24 Mayıs 2012 Perşembe

Bahar geldi mi ne?

Kara kış, yağmurlar derken sonunda bahar geldi...aslında tam da geldi mi gitti mi? dolular, yağmurlar derken şimdi de yaz geldi sanki. Geçenlerde Açılış Manyakları olarak bir sergiye gittik. Adı "Tropikalizm" . Yer yeni bir yermiŞ. Istanbul Art Platform. IAP diye kısaca yazacagız burada. Sanatçı ise Kezban Boyla. Orada burada ismini gördüğümüz ve daha önceki davetiyeleri de bize ulaşan bu yer çok enteresan bir mevkii de. Osmanbey'de tekstilcilerin bulunduğu arka sokakta izbe bir yer. Eski bir bina ama içersi ferah ve temiz. Garip bir kapıcısı var. Gelenlere adeta hesap soruyor. Ama o da işi sahiplenmiş sanki. Komedi bir tip, dizi filmlerinden fırlamış gibi. Apartmanın ikinci katında olan bu daireden içeri girdiğimizde ise şaşırıyoruz. Inanılmaz cool bir şekilde tasarlanmış bir galeri.Ne alaka diyoruz. Yerler epoksi, duvar renkleri bir değişik (sonradan öğrendik ki galeri sahibi kadın ışık ve renklerle kafayı bozmuş ve buranın duvar, yer ve aydınlatmalarını dünya standardlarına uygun yaptırmış-deli mi ne?) Galeri sahibi Alev Araslı,eskiden finans sektöründe çalışmış sonra da seramik , fotoğraf derken kendini bu işi yaparken bulmuş güleryüzlü ve sıcak bir kadın. Gelenlerle tek tek ilgileniyordu. Son zamanlarda karşılaştığımız sözde "cool" ama aslında ukala ve burnu büyük galerici tipi değil yani. Galeri çalışanları da son derece samimiydiler. "Tropikalizm" sergisinde ananaslar hakimdi her yerde...yerlerde,masalarda... inanamadik. Bir de envayi çeşit tropik meyvalar vardı. Meyva kokteylleri vs..Böylesine çılgın bir ikram görmedik desek yeridir. Temaya uygun bir ikram orjinal olmuş. Bir de sergide Küba'lı müzisyenler vardı. Şarkı söyleyip gitar çalıp dans bile ediyorlardı. Açılışa gelenlerin bir kısmı onlara eşlik edip salsa bile yaptılar. Bizler de kenarda kendi çapımızda dansa katıldık. Uzun zamandır açılışlara gidiyoruz pek çocuklara rast gelmemiştik. Böylesine sıcak bir ortamda onları görmek hoşumuza gitti. Bir kaç tane çocuk ve bir bebekte vardı. Çocukları sanatla erken yaşta tanıştırmak çok önemli. Sergide tropik cennetin yanısıra ayrıca Bugday Ekolojik Dernegi ile isbirligi yapılmıs. Kendileri organik ve de tamamanen geleneksel yontemlerle Ege'li koylulerin yetistirdigi domates ve biber fidelerni dagitip insanları bilgilendiriyorlardı. IAP çalışanlarından ogrendigim ise her sergi bir proje seklindeymis. Ve hep bir Sivil Toplum kurulusu ile calisiliyormus. Daha önce hic bir galeride gormedigimiz ve de duymadığımız bir yaklaşım, tebrik ederiz.
Gelelim sergiye...Kezban Boyla güzel işler çıkartmış. Kendisi tropik meyvalara ve de özellikle ananaslara takmış. Kocaman yağlıboya tabloların bazıları klasik bir resim, bazıları ise pop-art gibi efektler vermis. Tam olarak sayamadık ama sanki 10 dan fazla tablo vardı. Büyük ebatların yanı sıra orta ebatta da resimler vardı. Cok temiz ve de titiz calısmıs. Ayrıca bir de ilk bakışta tam olarak anlayamadığımız bir de enstalasyon vardı. Tamamıyla boncuklardan yapılmıs deli bir calısma.. Dikkatlice baktiginizda ortaya bir ananas silueti cikiyor. Bu sanatçı ilerde ne tarz isler yaratacak onu merak ediyoruz. Serginin geneli olarak not verecek olursak 10 uzerinden 8 veriyoruz.

27 Nisan 2012 Cuma

Jet-set açılış

Bunca senedir açılış gezeriz böylesine bir kalabalık görmedik desek yeridir. Hem sayıca hem de kalitece yüksek bir katılım vardı Istanbul 74 adlı dünya jet-set'inin geldiği galeride. Demet Müftüoğlu Eşeli ve Alphan Eşeli'ni sahibi oldukları galeri'de Fransız sanatçı Nicolas Pol'un "Epektatis" adlı kişisel sergisin açılış kokteyline gittik. 150 yıllık tarihi Süha Fazlıhan adlı iş hanının birinci katında olan galerinin yüksek tavanları, eski ama bakımlı parkeleri girer girmez insanı etkiliyor. Ne yazık ki o kadar kalabalıktan eserleri görmek imkansızdı. Daha sakin bir zamanda gidip sergiyi gezmek gerekiyor. Hem Türkiye'den hem de yurtdışından gelen sanatseverler gayet sıcak bir ortamda sohbet ediyorlardı. Hiçbir şekilde kasıntı bir ambiyans yoktu. Inanılmaz şık kadın ve erkeklerin yanı sıra dekolteleri abartılı aranan kadınlarda vardı. Hele bir tanesinin gögüsleri nerdeyse dışarı fırlayacaktı.
İçerideki kalabalik kadar da hanın koridorlarından aşağıya sokağa kadar onlarca insan sergiye girmek için kuyruğa girmişlerdi. Artık sergiye mi yoksa içkiye mi geldiler bilemeyiz? Ikrama gelince martini bardaklarında renk renk kokteyller su gibi akıyordu. Ama içki haricinde burda da birşey yoktu. Içki servisi yapan kızlar ise sanki yurtdışından gelmiş top model mankenlerdi. Şaşırdık kaldık.
Türkiye'den Betina Machler ,Ketty Hakko ile bir köşede gayet neşeli sohbet ederken, eski eşi Cem Hakko'da yanında yabancı konukları ile galeriye girdi. Ronit Gülcan'da ordaydı tabii ki. İşte medeniyet budur dedirten bir kareydi. :) Garanti bankası'nın eski yöneticilerinden Akın Öngör'ün güzel ve zarif eşi Gülin Öngör'de şık tarzı ile ordaydı. Enternasyonel tasarım markası olan Bokja'nın kurucularından tasarımcı Maria Hibri'de taa Beyrut^tan kalkıp gelmiştı açılışa. House cafe'nin ortaklarından Canan Özdemir, Ayse - Ece Ege kardeşler, Esra Cerrahoğlu, Mine Narin, Murat Pilevneli ve Tuba Ünsal gibi isimlerde mevcuttu.
Böylesine jet set bir sergiyi düzenleyen galeri sahipleri ve küratörleri Vladimir Restoin Roitfeld'i tebrik ediyor, sergideki eserleri göremediğimiz için sergi notunu kırarak 10 üzerinden 7 veriyoruz.

Kerhane tatlısı?!

Hep açılış mı gezeceğiz...bazen de gündüz işten kaçıp kendimize hediye olsun diye biraz ara veriyoruz..yeni semtler ve trendleri izlerken aslında ruhumuzu besliyoruz. Istanbul'un Taksim'i, Nisantaşı'sı, Tepebaşı, Galata'sı derken birden yeşeren yeni bir çiçek var...Aslında hep olan ve unuttuğumuz ; ancak bazı lezzetlerle hatırladığımız Karaköy... Ne yazık ki Karaköy denince akla sadece kerhaneler geliyor. Biz "manyaklar" Galata'dan Karaköy'e inen yoldaki Alageyik Sokağı nam-ı diğer kerhaneler sokağından aşağıya bir yürüdük. Geçerken iki tane adam bizlere "girmek ister misiniz?" diye lafta attılar. "Sıhhı" banyo ve hamam dolu olan sokakta işlerini (!!!) bitirenler ağır bir rehavetle salınarak yürüyorlardı. 18 yaşından küçüklerin giremeyeceği o gri-metal kapıdan içeri bir göz attık. Bir polis girenleri tek tek arıyordu. Bizler durmadan devam edip deniz kenarına doğru hızlandık. Ama Karaköy sadece bu acı gerçek değil. Izbe sokakların arasında eski binaların birbirine dayanmış ve meltem kokulu daracık sokaklardan oluşuyor.Yaşanmışlığın ve tarihin izleri, bir sürü kilise...vee tabi galeriler, tasarım ofisleri ve cafeler... Lal Dedeoğlu'nun açtığı Bej cafe ile başlayan trend hızla yayılıyor. Biz bugün Ops Cafe'ye gittik öğlen yemeğine...sahibi eski bir gemi kaptanı olan genç bir çocuk. Ortağı ise bütün yemekleri tek tek kendisi yapıyor. Cafe'de ekmekler hariç tüm yemekler onun elinden çıkıyormuş. Menü zengin değil, bildiğiniz sandwich, salata vs. Ama lezzetli ...asıl bizi etkileyen mimarisi ve ortamın verdiği his oldu. Orjinal doku bozulmadan eklemeler yapılarak Karaköy'ün denizci ruhuna da ufak nüanslarla göndermeler yapılan bir mimari...Yemekten sonra kahve içmeye de Türkiye'de Julius Meindel kahvelerinin dağıtımını yaparak işe başlayan ve sonra çok hip bir cafe olan Karabatak'a gittik. Hava güzel diye dışarda da oturduk. Servis çok yavaş ve kötüydü ama atmosferi ve kahvesi lezzetliydi. Galeri olarak Karabatak'ın sırasında Selda Okutan takı galerisi ve yolun sonunda da Mana Galeri bulunuyor. Arka paralelinde ise Art Sümer mevcut. Ayrıca Karaköy lokantası'nın yanındaki is hanında ise son dönemin en popüler ve ses getiren galerisi "Istanbul 74" bulunuyor. Havanın güzelleştiği şu günlerde mümkünse hafta arası vaktiniz varsa sakin bir günde Karaköy'e gidip keyfini çıkartmanızı şiddetle tavsiye ederiz.

Şuuraltı Operasyonları

Uzun bir aradan sonra zincirlerimizi kırıp, baharında verdiği enerjiyle Sanatorium 'da Rafet Arslan '' Şuuraltı Operasyonları'' adlı sergi açılışına katıldık. Öncelikle galeriden bahsetmek istiyorum. Sanatorium, 2009 yılında sekiz sanatçı tarafından kurulmuş sanat insiyatifi olarakta güncel sanatı hedef almış bir galeridir.Eski sanatorium 'da Yagız Özgen'in sergisine gitmiştim.. Yeni Galeri Asmalı Mescit'te eskisine göre daha büyük daha ferah bir mekan. Acılısta ikram olarak sadece beyaz ve kırmızı şarap vardı. Katılımcılarda kasıntı bir hava yoktu aksine rahat ve gençlerin bol olduğu bir açılış gecesiydi.Sergi katılımı oldukça iyiydi. 12 Mayıs 1972 İzmir doğumlu sanatçı Kavramsal Sanata, disiplinler ötesi bir bakış atan yazar-eleştirmen-güncel sanatçı-kolaj işçisi-performansçı… olarak tanıtmış kendisini. Çağdaş Sanat Manifestolar(6:45 Yayın-MAyıs 2010) kitabının yazarıdır . Birçok sanatçı ve ilgili katılımcılar sergiyi dikkatle gezdiler. Sergide çoğunlukla kavramlar üzerine yapılmış kolajlar ve resimler vardı.Alper T. İnce' nin sergi hakkındaki yorumları fazla abartılı ve süslü kelimelerle bezenmiş anlaşılması zor bir dil seçilerek yazılmış. Bana göre fazla ve gereksiz bir yazı olmuş. Uzun lafın kısası kişisel bir sergi olarak "kuru kuru" bir sergiydi. Daha carpıcı isler gormek isterdik. Bu yüzden 10 üzerinden 6 veriyoruz.

25 Mart 2012 Pazar

A.G. dağıtanlar klubüne hoş geldiniz....


Hazır konu beleş içkiden açılmışken bir de "a.g." dağıtanlardan bahsetmek istiyorum. Bunlarda genelde kadınlardan oluşuyor. Sergi açılışlarında ellerinde içki kadehleri gayet "cool" bir şekilde gezinirlerken gecenin ilerleyen saatlerinde özellikle after-party'lerde a.g. dağıtıp kendilerini rezil ediyorlar.

Bir bakıyorsunuz sergide gayet entellektüel konuşan kadın , after-party'de nerdeyse lap dance performansı veriyor...veya ağzı kaymış bir şekilde eller havaya yapıyor..Işte karizmanın çizildiği an "o an" .. :) Hele hele bu kadınlar 40 yaş ve üstü ise işte o zaman görüntü çok bayağı oluyor. Çünkü üniversitedeyken bir nebze...ama şarap misali olgunlaşan kadın after-party'de dağıttığı zaman (ki biz sergi manyakları olarak dağıtmaya hiç karşı değiliz-ama usturuplu olacak) o zaman görüntü çiğ oluyor.

Makyaj akıyor, ağızlar buram buram sigara ve içki kokuyor (dibinize girip bağıra çağıra yüzünüze konuştukları için), parfüm ve ter kokusu koltuk altından fışkırıyor (eller havaya ya!) , kıyafetler iyice yamulmuş ...

Sergi öncesi bırak soğanı kokacak hiç bir şey yemeyen bu kadınlar sabahın ilk saatlerinde Beyoğlu'nda bir işkembeci de bol sarmısaklı çorbalarını yudumlarken artık konuşamazlar bile...Açılıştaki ışığa göre boyanmış kusursuz yüzler artık işkembecinin floresan beyaz ışıgında bir palyaçoya dönüşmüştür.

Eğlenmenin de bir dozaji var mı yok mu bu tartışılır ama yukardaki gibi görüntüler çok oluyor. Bu ve bunun gibi görüntüleri google'dan buluyoruz. Ama velakn... yakın bir zamanda gizli çekimler yapıp hem sergide hem de sonrasında yayınlamayı düşünüyoruz. Bir sonraki a.g. dağıtan siz olabilirsiniz. Dikkat!

Nerde Beleş Oraya...?


..YERLEŞ!!" sloganı Türk sanat(içki)severlerin yaşam felsefesi haline gelmiş.

Sergi ve sanatsal açılışlarda giderek azalan ikramların en büyük sebebi de bu olsa gerek. Serginin açılış saati öncesi gidip bitimine kadar aynı köşede durup durmaksızın yiyip içen kesimden bahsediyorum. Bunlar sergileri sıkı sıkıya takip edip her gecelerini bedavaya getiren tipler. Ama onlarsız da olmaz. Onlar boş sergileri dolu gösteren beleşci manyaklar!

Geçen bir sergide bir koltukta bütün gece pinekleyen yaşları 50-55 civarı iki beyefendi (çok şık giyinmişlerdi) hiç usturuplarını bozmadan saatlerce oturup aralarında sohbet ettiler. Belli ki oraya ait değillerdi..ne sanatçının ne de galericinin çevresindendiler. Belli ki bir yerden duymuş gelmişler ve ortamda sırıtmadan oturuyorlardı. Biz tabii onları fark ettik ve yakın markaja aldık. Yanlarına gitmeden izledik gözümüzün ucuyla...sanki eski iki dost oturmuş sessiz sakin aralarında ne konuşuyorlarsa artık...

Ikram edilen şarabin ucuzluğu veya diğer hiç bir ikramın olmaması onları ilgilendirmez. Yeter ki içki olsun....

22 Mart 2012 Perşembe

Copy-Paste Manyaklığı


Her sektörde olduğu gibi bizim sanat camiasında da inanılmaz bir tembellik mevcut. Bugün sanatçı ve galericileri eleştirmeyeceğiz. Bugünü medyaya giydirme günü ilan ettik. Ucuz birer kadeh şarap eşliğinde yazımıza başlıyoruz. (Ucuz şarap ikram eden galerilere de daha sonra ayrı bir giydirme günü yaparız!!!)

Gerek yazılı gerek görsel medyanın yaratıcılıktan uzak bir halet-i ruhiyesi mevcut. Tembellikten kaba etlerini kaldıramıyorlar. Haydi diyelim bari "popolarını" kaldırmıyorlar. Yollanan basın bültenlerini ve görselleri direkt copy-paste yaparak sayfalarına yerleştiriyorlar.

Sergi hakkında bir haber aradığımızda (özellikle internette) yüz farklı link'te aynı haberi birebir görüyoruz. Ne kadar ucuz gazetecilik. Nerede haberciilik? Nerede birebir röportajlar? Nerede?

Magazin ve siyaset ağırlıklı haberler midemizi bulandırırken, insanların ruhunu besleyen sanat etkinliklerinin haberlerine ilgisizlik neden acaba? Hep reyting peşinde koşuyoruz. Halbuki her gece 20:00 haberlerinde bir sanat haberine yer ayırsalar insanlarımızın hayata bakış açısı değişir. Zehir zembelek dizilerle toprağı bol olsun Aziz Nesin'in tabiri ile "koyun" olan milletimizi iyice güdüyorlar.

Burada medyaya çok görev düşerken ruhlarını şeytana sattıkları için copy-paste bile yapamayanlar mevcut. Umarız bizler burada tarafsız bir şekilde gezip gördüğümüz sergileri ve açılışları sizlere aktarabiliriz. Komiklik olsun diye zaman zaman absürd terimlerle bezeyeceğimiz haberlerimiz sanatseverlerin ve sevmeyenlerin ilgisini çekerse ne mutlu bizlere....